Şimdi size bir kızın hikayesini anlatacağım..
Düşünün, hayal edin, empati kurun..
Nasıl bir şey böyle hissetmek?
Anlamaya çalışın..
Bu kızdan hep iyi olması beklenir..
İyi derken;
Akıllı, edepli, mutlu, hep yüzü gülen..
Hep sevgi gösteren,
Hep anlayışlı olan,
Hep hal hatır soran..
Ama kendisine gelince,
Duygularını ifade etme şansı bırakılmayan
Hep dinlemesi gereken..
Herkesin en üzüntülü anında,
En kötü gününde yanında olan
Ama kendisi kötü bir dönem yaşadığında
Terk edilen,
Hoşgörüsüz bırakılan,
Sevgisizlikle cezalandırılan..
Sinirlenmeye/ağlamaya/mızmızlanmaya/sızlanmaya hakkı olmayan,
Etrafa hep neşe saçmak zorunda olan
Yoksa terkedilir..
Ama kız artık farkına varır..
Ne halleri varsa görsünler,
Kötü niyetlerinde boğulsunlar,
Sevgisiz yüreklerinde hapsolsunlar..
Bundan sonra kız sevgili Nazım Hikmet’i dinler ve der ki;
“Ey benim iyimser hallerim,
Çabuk aldanışlarım,
Hep inanışlarım,
Alttan alışlarım,
Hatayı hep kendimde buluşlarım,
Değmeyeceklere kafama takışlarım
Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım,
Hepinize elveda…
Artık ben kimsenin,
Hiç kimsesi olmayacağım.”
Ha bi de unutmadan söyleyeyim,
Bu kız benim..
Ne kadar yorucu hissettiklerim, değil mi?
Umarım şimdi anlayabilmişsinizdir beni..
Sevgilerimle,
Uzm. Psk. Melis Kümbetlioğlu